TMMOB Çevre Mühendisleri Odası
TMMOB
Çevre Mühendisleri Odası
ENERJİ VE MADEN YATIRIMLARI İÇİN DOĞAL VARLIKLARIMIZ VE YAŞAM ALANLARIMIZ GERİ PLANA İTİLEMEZ!

ENERJİ VE MADEN YATIRIMLARI İÇİN DOĞAL VARLIKLARIMIZ VE YAŞAM ALANLARIMIZ GERİ PLANA İTİLEMEZ!

13 Haziran 2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, enerji ve madencilik sektörlerinde, çevresel ve toplumsal etkileri bakımından dikkatle incelenmesi gereken değişiklikler içermektedir.

Son yıllarda enerji, madencilik ve çevre alanlarında ardı ardına yapılan düzenlemeler, doğrudan sermaye odaklı bir anlayışla şekillenmekte ve ekosistemlerin uzun vadeli korunmasını ikinci plana itmektedir. Bu sistematik yaklaşım, doğal varlıkları geçici kâr uğruna tüketmekte, yerel halkın yaşam alanlarına müdahale etmekte ve toplumsal dirençliliği zayıflatmaktadır. Teklifin sunduğu hızlandırılmış ruhsatlandırma ve izin uygulamaları, her türlü izin ve ruhsattan önce nitelikli bilimsel çalışmayla yürütülmesi gereken çevresel değerlendirmeleri geri plana atmaktadır.

Teklifin mevcut haliyle birçok bilimsel ve hukuki temel ilkeyle, özellikle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ve 56. maddede tanımlanan çevre hakkı hükümleriyle çeliştiği; ayrıca taraf olduğumuz uluslararası çevre sözleşmelerine, iklim krizine dönük biyolojik çeşitliliği koruma ve emisyon azaltım hedeflerine aykırı olduğu açıktır.

Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreçlerine getirilen düzenlemeler, özellikle “ÇED Gerekli Değildir” ifadesinin yanlış anlaşılması gerekçe gösterilerek sürecin belirsiz ve denetimsiz bir onay mekanizmasına dönüştürülmesi, projelerin ekolojik etkilerinin bilimsel bir anlayışla, nitelikli ve yeterli biçimde irdelenmemesine neden olacaktır. Bu durum iklim düzenleyici ve karbon yutakları olarak iklim krizinin hafifletilmesinde öneme sahip olan ormanlar, su havzaları ve biyolojik çeşitlilik açısından korunması gereken ekosistemlerde büyük tahribata yol açacaktır.

Kanun teklifi ile 3213 sayılı Kanuna eklenmesi önerilen Geçici Madde 45, maden alanlarındaki zeytin ağaçlarının taşınmasının, taşınamadığı durumda ise kesilmesinin önünü açmaktadır. Yüzyıllardır bu topraklarda yetişen zeytin ağaçları, ekosistemde karbon depolama, toprak erozyonunu önleme, biyoçeşitliliği destekleme gibi kritik işlevler üstlenmektedir.

Bu alanların madencilik faaliyetleri için açılması yalnızca ilgili alanda biyolojik çeşitliliğin azalmasına, ekolojik dengenin bozulmasına ve zeytincilikle geçinen halkın geçim kaynaklarının elinden alınmasına değil, iklim krizinin etkilerinin şiddetlenmesine de neden olacaktır. Daha önce defalarca denenen ancak kamu yararına aykırı olduğu gerekçesiyle Danıştay’dan dönen bu politika, her fırsatta tekrar karşımıza çıkarılmaktadır.

Madencilik faaliyetlerinin ve enerji projelerinin doğrudan etkilediği yerel halklar, köylerde yaşayan ve geçimlerini tarım, hayvancılık ve zeytin üretiminden sağlayan kesimlerdir. Acele kamulaştırma yetkilerinin genişletilmesi, kırsalda yaşayan halkın mülkiyet haklarının ihlal edilmesine ve yerlerinden zorla uzaklaştırılmasına zemin hazırlamaktadır. Bu durum sosyal uyumun bozulmasına, kültürel değerlerin yok olmasına ve göç hareketlerinin artmasına yol açacaktır.

Orman alanlarında verilen bedelsiz izinler, orman köylülerinin yaşam ve gelir kaynaklarını tehdit etmekte, sosyal adaletsizliği derinleştirmektedir. Yerel halkın karar alma süreçlerinden dışlanması, toplumsal gerilimlerin artmasına sebep olurken bu projelerin sürdürülebilirliği de tartışmalı hale gelmektedir.

Teklifte öngörülen rehabilitasyon fonlarının artırılması ve ayrı tutulması olumlu görünse de, denetim mekanizmalarının şeffaf olmaması ve siyasi müdahalelere açık olması, bu kaynakların etkin kullanımını engelleyecektir. Sessiz onay sisteminin getirilmesi ise çevresel etki değerlendirmelerinin kapsamını daraltarak denetimsiz projelerin önünü açacaktır.

Teklif, Anayasa’nın 35. maddesinde korunan mülkiyet hakkını sınırlandırmakla kalmayıp 56. madde ile güvence altına alınan çevre hakkının ihlaline yol açacağı gibi Bern, Ramsar, Aarhus Sözleşmeleri ve Rio Bildirgesi gibi uluslararası çevre hukuku düzenlemelerine de aykırıdır. Teklifin mevcut haliyle yasalaşması, ekosistemlerin geri dönüşü olmayan biçimde zarar görmesine ve Türkiye’nin uluslararası çevre yükümlülüklerini ihlal etmesine neden olacaktır.

Kanun koyucuları ve hükümeti,

  • Kısa dönemli ve belirli kesimler için çıkar sağlayacak yatırımların hızlanması uğruna ekolojik dengeyi bozacak, telafisi güç zararlar getirecek torba kanun teklifini geri çekmeye,
  • ÇED süreçlerini genişletmeye ve güçlendirmeye, halkın etkin katılımını engelleyecek değil sağlayacak düzenlemeleri hayata geçirmeye,
  • Doğal alanları mutlak koruma altına almaya,
  • Acele kamulaştırma yetkilerini iptal etmeye,
  • Denetim mekanizmalarını bağımsız ve şeffaf hale getirmeye, meslek odalarının, yerel yönetimlerin ve sivil toplumsal bileşenlerinin doğal varlık koruma ve yönetimi kararlarına etkin katılımını sağlamaya

davet ediyoruz.

Doğayı, yaşamı ve toplumun tüm kesimlerinin haklarını korumak geleceğin teminatıdır. Sermayeyi korumak için bilimsel yöntemlerle yürütülmesi ve halkın katılımıyla güçlendirilmesi gereken çevresel etki değerlendirme süreçlerini göz ardı etmeye dönük bu yaklaşım, gelecek nesillerin de yaşam hakkını tehdit etmektedir. Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi olarak yaşam alanlarımızı, ekosistemlerimizi ve demokratik haklarımızı koruma kararlılığımızı sürdüreceğiz.

 

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası

İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu

18 Haziran 2025

18.06.2025 13:35
Okunma Sayısı: 50
Fotoğraf Galerisi