TMMOB Çevre Mühendisleri Odası
TMMOB
Çevre Mühendisleri Odası
ÇERNOBİL FACİASININ YILDÖNÜMÜNDE RADYOAKTİF KİRLİLİĞE MARUZ KALAN GAZİEMİR’DEYİZ…

ÇERNOBİL FACİASININ YILDÖNÜMÜNDE RADYOAKTİF KİRLİLİĞE MARUZ KALAN GAZİEMİR`DEYİZ… 

Değerli Basın Mensupları, Değerli Halkımız

Ülkemiz, sonu belirsiz bir nükleer maceraya hızla sürüklenirken, bu konudaki endişelerimizi bir kez daha kamuoyu ile paylaşıyoruz.

Nükleer santrallerin ilk kuruluşlarından bu yana irili ufaklı altı yüzden fazla kaza yaşanmış ve bunların çok büyük bir bölümü halktan gizlenmiştir. Bu kazaların, ancak gizlenemeyecek kadar büyük olanları açıklanmıştır. Önce, bugüne dek yaşanan üç büyük kazayı bir anımsayalım:

Kuşkusuz en büyük nükleer kazalar, binlerce insanın doğrudan ölümüne ve yüzbinlerce insanın ise başta kanser olmak üzere çeşitli hastalık ve sakatlıklarla boğuşmasına neden olan Çernobil ve Fukuşima‘dır. Ancak bunların dışında da Three Mile Island kazası gibi doğrudan ölüme yol açmadığı sanılan kazalar da aslında çok önemlidir. Kaza, Uluslararası Nükleer Olay Ölçeği (INES) skalasında 7 üzerinden 5 puanla değerlendirilmiştir (büyük nükleer kazalarla ilgili kısa bilgiler ekte sunulmuştur).

Diğer yandan, nükleer santrallerin yakınında yaşayan halkın sağlık sorunları da yeterince kamuoyuna açıklanmamakta, gizlenmektedir. Gerekçe olarak, kazalardan önceki durumun bilinmediği, dolayısıyla gerçekten kazalar ile sağlık sorunlarında bir artış olup olmadığının bilinemeyeceği gösteriliyor.

Pek çok tesiste, kazanç baskısı nedeniyle, toplumsal güvenlik talebi göz ardı edilmiştir. Özelleştirmenin olduğu yerde, ortaklar, karlarını gözeterek ve maliyeti azaltmaya çalışarak ölümcül maliyet kısıntılarına gidebilecektir. Bu bilim kurgu değildir. Bir endüstrinin sorun dolu tarihidir.

Güvenli reaktörler bir masaldır (Greenpeace raporuna göre Sadece Fransa‘daki nükleer santrallerde her yıl ortalama 900 olay meydana gelmektedir). Kazalar, her nükleer reaktörde olabilir. Her biri çevreye ölümcül radyoaktif serpinti yayma tehdidi taşımaktadır. Dahası tasarlandıkları gibi çalışsalar bile mutlaka bir miktar radyoaktif madde havaya ve suya karışmaktadır. 1940‘lardan beri nükleer endüstri bu gerçeği askeri bir sır gibi saklamaya devam etmektedir.

"Dünya`da özellikle Fukişima Felaketinden sonra nükleer santraller üzerinde yaşanan süreçler, gelişmiş ülkelerde santraller kapaılıp alternatif enerji kaynaklarına yönlenirken ne yazık ki bizim ülkemizde tam tersine yaşanmaktadır.

Ülkemizde, yaklaşık 40 yıldır Nükleer Santral kurma hayali gündemdedir. Geçmiş iktidarlar, nükleer riskleri göze alamadığı için santral kurma projesini rafa kaldırmıştı. AKP iktidarı ise konuya tam bir aymazlıkla girmiş, halkı da bu santrallerin gerekliliğine inandırmıştır. Oysa, Elektrik Mühendisleri Odası tarafından yayımlanan Nükleer raporunda, elektrik enerjisi açığı değil hatta fazlasının varlığı açıkça belirtilmiştir.

Diğer yandan, nükleer santrallerin tehlike yaratmayacağını savunanlar, Kentimizde Gaziemir`de ortaya çıkan Eu252 nükleer santral atıklarına halen çözüm bulamamışlardır. Tesis alanında, tespitinin üzerinden yıllar geçmesine rağmen, bugüne kadar temizlenemeyen atıklar halen orada durmakta ve yaşamlarımızı tehdit etmektedir. Yöre halkı, bu alandan rahatlıkla geçerek ana yola ulaşırken çocuklar burada oynamaktadır.  Burası hakkında, halen güvenilir ve tatmin edici bir açıklama yapılmamış olması da endişelerimizi arttırmaktadır.

Gaziemir ve Karabağlar‘da, acilen ve periyodik olarak sağlık taraması yapılmalıdır. Son olarak, alanda yapılacağı belirtilen temizlik çalışması ile ilgili ÇED sürecinin işletilmediğine dair alınan mahkeme kararları; çalışmaların durdurulması ve yapılan tüm uyarılara rağmen sorun, çözümsüz olarak İzmir kentinin problemi olmaya devam etmesi, ülkemizin Nükleer Santral Macerasında karşılaşacağı riskleri nasıl çözemeyeceğinin de en önemli göstergesidir. Aldığımız son duyumlar ise bu alanda ilkel bir şekilde toprağın elenerek sözde temizlik yapıldığı şeklindedir.

Yetmedi!!. Yanı başımızda, Manisa Köprübaşı`nda; Aydın Söke Kisir Köyünde terk edilmiş uranyum madenlerinden yayılan yüksek radyasyona çözüm üretilmemekte, o bölge halkı kanserle savaşırken, toprağımız suyumuz her gün daha çok kirlenmektedir.

30 Mart 2015 pazartesi günü bölgesel olarak ve 31 Mart 2015 salı günü tüm ülkede elektrik kesintisi yaşandığında, kurulu gücümüz 70.000 MW mertebesinde, üretim gücü 43.000 MW ve tüketim 34.500 MW olarak gerçekleşiyordu. Elektrik enerjisinin ülke genelinde tek elden yönetilememesi nedeni ile elektrik kesintisine yol açacak ihmalkarlık ortaya çıktı. Elektrik kesintilerinin sebebini açıklayamayan, ülkemizin enerji politikaların yönetemeyen, yürütme becerisine sahip olmayanların, nükleer macerasına kalkışması bizleri, ülkemizin geleceği açısından ürkütmektedir.

 

Yetkililer, kurulacak nükleer santralin dünyada ilk kez ülkemizde uygulanacağını söylerken, bir yandan da hiç bir risk taşımadığını rahatlıkla ileri sürebilmektedir. Bu kanıya nasıl vardıklarını bilemiyoruz. Oysa, bilinmektedir ki sıfır risk diye bir şey yoktur. Nükleer kaza olduktan sonra gözyaşı dökmenin hiç bir yararı olamayacağı gibi, yüzyıllarca yaşamımızı karartacak, bizleri kanserle boğuşmak zorunda bırakacak bir kirliliği göze almanın ise hiç bir gereği yoktur.

 

Nükleer Santral ile ilgili verdikleri güvencelere kim inanır nasıl inanır. Nükleer kazanın oluşma riskini mutfak tüpüyle kıyaslayıp, yarattığı etkiyi görmezden gelenler, Türkiye`yi nükleer çöplüğe dönüştüremeyecekler! Bu ilkel zihniyetin, Çernobil‘e 30 km mesafe içerisine 900 yıl girilmesinin yasaklanmak zorunda kalındığından haberi olmasa gerek. Bir nükleer kazanın ölümcül etkisinin, binlerce kilometre uzaklara kadar yayılacağını, Çernobil kazası sonucu özellikle Karadeniz bölgemizdeki hızla artan kanser olayları çok net olarak göstermiştir.

 

Bilindiği gibi Fukişima Nükleer Santral kazası, bir deprem sonrası oluşan küçük bir arıza sonucu ortaya çıkmıştır. Topraklarının % 92 si deprem bölgesinde olan ülkemizde de benzeri bir felaketin yaşanmayacağına hiç kimse garanti veremez. Çoğu büyük felaketin, çok küçük ihmaller ya da dikkatsizlikler sonucu ortaya çıktığı unutulmamalıdır.

Bir kez daha haykırıyoruz: Hiroşima`da, Çernobil`de, Fukuşima`da yakılan ağıtlarla dökülen gözyaşına, Akkuyu için dökülecek gözyaşları eklenmesin…

Nükleer Enerji Santrallarının gereksizliği, yanlışlığı konusunda konuşmaktan, anlatmaktan,sesimizi duymayan iki adım ötemizdeki "karar vericiler"in, etkili ve yetkili insanların aymazlığını deşifre etmekten asla yorulmayacağız..

Bizler ne bu ülkede, ne de Dünya üzerindeki herhangi bir yerde Nükleer Santral istemiyoruz… Biz üretebildiğimiz kadar değil, bize yetecek kadar enerji istiyoruz… Biz bu Dünya üzerinde insana yakışan biçimde ve Dünya`ya saygılı, çevreye olan sorumluluğumuzun farkında olarak yaşamak istiyoruz…

NÜKLEERE İNAT YAŞASIN HAYAT

                                                                                                                                             NÜKLEER KARŞITI PLATFORM İZMİR BİLEŞENLERİ 

26.04.2016 00:00
Okunma Sayısı: 224