TMMOB Çevre Mühendisleri Odası
TMMOB
Çevre Mühendisleri Odası
BASIN AÇIKLAMASI: EKOLOJİK YIKIMLA MÜCADELE HAFTASI VE ÇEVRE GÜNÜ
Değerli Üyelerimiz,
Şubemiz Ekolojik Yıkımla Mücadele Haftası ve Çevre günü kapsamındaki basın açıklaması ektedir. Bilgilerinize sunarız.
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi

DÜNDEN BUGÜNE MÜCADELEMİZDE

EKOLOJİK YIKIMA KARŞI, YAŞAMIN, DOĞANIN, EMEĞİN YANINDAYIZ…

Birleşmiş Milletler tarafından 5-16 Haziran 1972 tarihlerinde, Stockholm‘de 113 ülkenin katılımı ile düzenlenen Çevre Konferansında dile getirilen dünyanın doğal dengesinin korunması için insan ve doğal varlıklara öncelik veren bir anlayışın egemen olması için ortaya konan "Dünya Çevre Günü", süreç içerisinde çevrenin 1 güne indirgendiği “Kutlama” ile tüketimin bir parçası oldu.

Geçtiğimiz yıllarda, çevre sorunlarının çeşitli yönlerine dikkat çekmek amacıyla farklı temaların işlendiği Dünya Çevre Günü teması bu yıl “Plastik Kirliliğini Sonlandırmak” olarak belirlendi.

Bu yılki Dünya Çevre Günü etkinlikleri, ülkelerin plastik kirliliğini sona erdirmek için “Deniz Ortamı Dahil Plastik Kirliliği Hakkında Hukuken Bağlayıcı Bir Sözleşme”  üzerinde anlaşma sağlama yolunda görüşmelerin devam ettiği bir dönemde gerçekleşiyor. Hükümetlerarası Müzakere Komitesince 2022 yılında başlatılan ve 2024 yılında neticelenmesi hedeflenen bu anlaşma da yine petrol ülkeleri ve dev ölçekli plastik üreticisi şirketlerin direncine takıldı. Umutlar, 5–14 Ağustos 2025 tarihlerinde yapılacak bir sonraki müzakere turuna kaldı.

Ülkemizde ise “Türkiye Çevre Haftası” bu yıl 29-30 Mayıs tarihlerinde "Plastik Kirliliği ile Mücadele" teması ve "Çevrene İyi Bak" sloganıyla kutlandı.

Resmi kurumlar başta olmak üzere birçok kurum ve kuruluş Dünya Çevre Gününü çeşitli etkinliklerle kutluyor. TMMOB Çevre Mühendisleri Odası olarak; 5 Haziran Dünya Çevre Gününü kutlama değil, 31 Mayıs-5 Haziran tarihlerini çevre sorunları, ekolojik yıkıma dikkat çektiğimiz, kamuoyunu bilgilendirdiğimiz mücadele çağrısı yaptığımız, Ekolojik Yıkımla Mücadele Haftası olarak değerlendiriyoruz.

Dünyada olduğu gibi ülkemizin doğal varlıklarında, biyolojik çeşitliliğinde havası, suyu, toprağında ekolojik yıkımı yaşıyoruz. Ülkemizin her köşesinde yürütülen çevre mücadelelerini değerlendirdiğimizde; 40 yıllık Çevre Kanunu ve Çevre Bakanlığı geçmişine sahip ülkemizde, çevre kalitesinin korunup geliştirildiğini, ülke yönetiminde doğal varlıkların ve yaşamın korunmasını esas alan yönetim politikalarının etkin olduğunu söyleyemiyoruz.

Kentleşme, sanayileşme, tarım, madencilik ve diğer tüm sektörlerin yarattığı çevresel risklerin belirlenmesi, çevresel yüklerinin ortaya konarak bütünsel bir planlama anlayışı ile yönetilmesi gerekmektedir. Çevre Mühendisliği meslek disiplininin de var olma nedeni ve ana uzmanlık alanı olan tüm bu süreçlerde planlama ve denetim çok önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bugün su kaynaklarımız, yer altı sularımız, toprağımız havamız kirlenmiş durumda. Orman alanlarımız, tarım alanlarımız, meralar, doğal karakteri korunması gereken alanlar mevzuatlar eli ile madencilik, sanayi, enerji turizm, konut vb. faaliyetlere açılarak kaybediliyor. Bir taraftan yangınlarla kaybettiğimiz orman alanlarımız en büyük tahribatı Orman Mevzuatı kapsamında verilen izinlerle yaşıyor.

Atıkların doğru yönetilememesi nedeni ile plastik kirliliğinin küresel bir sorun haline geldiği günümüzde, ülkemizin genelinde olduğu gibi kentimizde de oluşan atıkların tamamını ayrı toplayamıyoruz…

AB Verilerine göre; 2022 yılında Türkiye 12,4 milyon ton atık  ile  AB den en çok atık ithal eden ülke oldu. Greenpeace Türkiye'nin verilere göre AB ülkeleri ve İngiltere'den Türkiye'ye 2023 yılında 456 bin 507 ton plastik

atık gönderildi. İthal edilen atıklara ait denetim süreçlerinin nasıl işlediği, atık olarak gelen malzemenin türü, içeriği, hangi yöntemlerle nereye gittiği, nasıl kullanıldığı ile ilgili yeterli verilere sahip değiliz.

Ranta dayalı imar uygulamaları, doğal varlıklarımızın talanı, sınırsız büyüme hırsı, kamusal denetimin eksikliği ile birlikte felaketlere neden oluyor. Sayısını tam olarak söyleyemediğimiz, yüz bine yakın insanımızı yitirdiğimiz 6 Şubat Depremi ile yaşadığımız büyük yıkımın etkileri devam ediyor. Temiz Hava Hakkı Platformu raporlarına göre; bina yıkım ve enkaz kaldırma çalışmaları safhasında oluşan hava kirliliği, toz ve asbest maruziyeti halk sağlığını tehdit eden ikincil bir afet boyutuna ulaştı. Enkaz kaldırma faaliyetleri yerini inşaat çalışmalarına bırakırken, bölgede kurulan hazır beton santrallerinden kaynaklanan partikül maddeler çevre ve halk sağlığını tehdit etmeye başladı.

Doğa olaylarının benzer şekilde afetlere dönüşmemesi için betona ve ranta dayalı kentleşme ve büyüme politikalarının terk edilmesi, kamusal denetimin etkin kılınması ve kentlerimizin doğayla uyumlu ve afetlere dirençli hale dönüştürülmesi gerekiyor.

Deprem ve sonrasında yaşananlar, son yıllarda gerçekleşen faaliyetler, çılgın projeler, izinler, büyük bir ısrarla sürüklendiğimiz nükleer santral macerası nasıl bir doğa ve yaşam talanı ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.

Kaz Dağları, Salda, Akkuyu, Sinop, İğneada, Kuzey Ormanları, Aliağa, Bergama, Alakır Vadisi, Alpu Ovası, Gördes, Menderes, Murat Dağı, Munzur Dağı, Yarımada, Ovacık, Soma, Yatağan, İkizdere, Kanal İstanbul, Çeşme  gibi ülkemizin her köşesinde yürütülen Ekolojik Yıkım projeleri adını buraya sığdıramadığımız pek çok yerde artarak devam ediyor...

Bölgemizde Bergama Altın Madeninin Kuzey Ege Havzasında, Efemçukuru Altın Madeninin İzmir’in gelecekteki su kaynağı olan Çamlı Baraj Havzasında, Çukuralan Altın Madeninin Balıkesir’in Su kaynağı olan Madra Barajı Havzasında, Gördes Nikel Madeninin İzmir ve Manisa’nın Su Kaynağı olan Gördes Havzasında, Çaldağ’da Nikel Madeninin Gediz Havzasında, Kışladağ Altın Madeninin Uşak’ta yarattığı olumsuz etkileri de yaşıyor ve görüyoruz.

Ülkemizin her yanında yaşanan kent ve doğa talanı ve çevre sorunlarının birçok örneğini İzmir`de de yaşamaya devam ediyoruz.

  • İzmir Kentinin içme, kullanma ve tarımsal sulama amaçlı su kaynakları olan Gediz, Küçük Menderes, Kuzey Ege Havzalarında su kalitesi en kötü seviyede ve kirlenmeye devam ediyor. Planlanan önlemlerin uygulanması halinde bile kısa ve orta vadede etkili sonuç alınamayacağı öngörülüyor. Benzer süreç yeraltı sularımız için de geçerli. Kalite, miktar ve yönetim sorunları yaşam kalitemizi etkilemeye devam ediyor.
  • Kentleşme, artan kentsel göç ve nüfus ile yapılaşmanın getirdiği altyapı yetersizlikleri; su kayıpları, seller, körfezde kirlilik olarak karşımıza çıkıyor.
  • Yeterince arıtılmamış evsel ve endüstriyel atıksu deşarjları, taşınan kirleticiler, körfezdeki gemi trafiği, gemi söküm tesisleri, endüstriyel tesisler, balık çiftlikleri gibi kirletici kaynaklar deniz suyu kalitesini olumsuz etkiliyor, İzmir Körfezi alarm veriyor.
  • Kentleşme ve sanayileşme sorunlarından birisi olan Hava Kalitesi ve Atık Yönetiminde de karnemiz iyi değil. İzmir Kenti bir taraftan Aliağa Bölgesi ve diğer ilçelerdeki sanayi tesislerinden kaynaklanan, plansız kentleşmesinin de getirdiği hava kalitesi problemleri ile boğuşurken, bölgemizde sanayi projeleri bütünsel yaklaşımdan uzak planlama süreçleri ile devam ediyor. PM10 ölçümü yapılan 18 istasyonun 8 inde yıllık ortalama sınır değerlerin üzerindedir. Sadece 3 istasyonda PM2,5 ölçümü yapılıyor. SO2 ölçümü yapılan 16 istasyonun 2 sinde yıllık ortalama sınır değerlerin üzerinde. NO2 ölçümü yapılan 17 istasyonun 3 ünde yıllık ortalama sınır değerlerin üzerinde. DSÖ standartları ile karşılaştırma yapıldığında PM10 ve PM2,5 değerlerinin tüm istasyonlarda; NO2 değerlerinin  ise 11 istasyonda sınır değerlerin üzerinde kaldığı görülüyor.
  • Bina yıkım süreçlerinde alınmayan önlemler nedeni ile soluduğumuz toz ile birlikte, tehlikeli madde ve asbest maruziyet riski bulunuyor.
  • Ülkemizin genelinde olduğu gibi kentimizde de hala atıkların tamamı kaynağında ayrı toplanamıyor.
  • Bir taraftan ülkemizin ilk düzenli depolama tesisi olan Harmandalı Depolama alanının yıllar içerisinde plansız kentleşme ile yapılaşmanın ortasında kalmış olmasının yarattığı problemlerle, diğer taraftan heyelan sorunu ile uğraşıyor. Harmandalı Düzenli Depolama Alanının kapatılabilmesi için şehrin evsel atıklarının değerlendirileceği alternatif katı atık değerlendirme tesislerine yönelik süreçler tamamlanmaya çalışıyor.
  • İzmir Kenti; bütünsel planlama ilkeleri hiçe sayılarak yaşadığı "GELİŞİM" sürecinde; kentin her yerinde karşımıza çıkan kentsel dönüşüm adı altında kontrolsüz yapılaşmalar, gökdelenler, AVM ler ile altyapı eksiklikleri, trafik, gürültü ile boğuşan, Egenin İncisi olmaktan çok uzakta bir geleceğe doğru hızla yol alıyor...
  • Kentin planlanması ve gelişimi adı altında sadece ekonomi odaklı, ekolojiyi, çevresel yaşam kalitesini dikkate almayan, bölgenin yaşam kalitesini olumsuz etkileyecek tüm projelerin ÇED süreçlerinde ortak senaryonun tekrarlandığını görüyoruz. ÇED adı altında içi boşaltılmış Onay belgeleri ile yürütülen çalışmalara ilişkin açılan davalar, bilirkişi raporları ile ÇED süreçlerinin yetersizliğinin ispatlanması, kazanılan davalar ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından bu süreçler hiç yaşanmamışçasına aynı projelere yeniden ÇED belgeleri düzenlenmesi artık alıştığımız yöntemler haline geldi. ÇED oyunu aynı yöntemle her projede devam ediyor.
  • “ Turizm Projesi”, “Planlama” adı altında kalkınma, istihdam gibi sihirli kavramlar ile kentin ekolojik, doğal özellikleri korunması gereken alanları ranta kurban ediliyor.
  • Gemi söküm tesislerinin yarattığı çevre kirliliği ve işçi sağlığına yönelik oluşturduğu riskler bölge için ciddi bir sorun olmaya devam ediyor.
  • Gaziemir`de radyoaktif ve tehlikeli atıklarla ilgili, denetim altında yürütüldüğü iddia edilen temizlik sürecinde hafriyat toprağının arazi düzenlemesi için satıldığı ortaya çıkıyor. Ülkemize girişi yasak olan nükleer atıkların oraya nasıl geldiği, kimler tarafından getirildiği hala bilinmediği gibi kirliliğin boyutu ve temizlik işlemleri ile ilgili sağlıklı ve güvenilir bilgi- belge paylaşıl(a)mıyor.

Doğanın ve emeğin sömürülmesi tüm yıkıcı etkileri ile karşımızda duruyor. Ülkemizde ve kentimizde yurttaşlarımızın yaşam alanlarını ranta ve talana karşı korumak adına yürüttüğü mücadele; çevre sorunları ile toplumsal sorunlar arasında ayrılmaz bir ilişki olduğunu, çevrenin korunmadığı bir demokrasi olamayacağı gibi, demokrasinin olmadığı bir ülkede de çevrenin korunamayacağını gösteriyor.

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi olarak dünden bugüne yarına sözümüzü tekrarlıyoruz; ülkemizde ve kentlerimizde doğal varlıklarımızın korunarak geliştirilmesini yaşamsal bir olgu olarak değerlendiriyoruz. Bu anlayış ve inançla, 5 Haziran Dünya Çevre Günü`nde, Mersin Akkuyu ve Sinop`ta nükleer santrallara, Aliağa`da, Soma, Yatağan’da Kömürlü Termik Santrallere, Gaziemir`de Nükleer atıklara, Bergama ve Eşme`de siyanürlü altın madenciliğine, Gördes ve Turgutlu Çaldağ`da nikel madenciliğine, Akbelen’de, Kazdağları’nda, İkizdere’de, Kanal İstanbul’da, ülkemizin her köşesinde ekolojik yıkıma karşı mücadele yürüten toplum kesimleri ile dayanışma kararlılığımızı dile getiriyor, bu süreçte taraf olduğumuzu; Yaşamın ve Kamu Yararı tarafında olduğumuzu tekrarlıyoruz. Yurttaşlarımızın esenliğini ve doğal varlıklarımızın korunmasını esas alan yönetim ve çevre politikalarının hayata geçirilmesi gerektiğini bir kez daha vurguluyoruz. Örgütlü birliğimizi güçlendirerek, insanımıza, yaşamımıza, doğamıza ve geleceğimize sahip çıkma inancımız ve kararlılığımızı kamuoyu ile paylaşıyoruz.

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi

 

 

 

 

 

 

 

 

 

05.06.2025 12:25
Okunma Sayısı: 36
Fotoğraf Galerisi