TMMOB Çevre Mühendisleri Odası
TMMOB
Çevre Mühendisleri Odası
2018, “SU İÇİN DOĞA” YILIMIZ!

 

Bugün 22 Mart Dünya Su Günü ve konumuz "Su".

Neden mi?

Aslında her gün eksikliğini hissedebileceğimiz ama aynı zamanda her gün gördüğümüz için belki de duyarlılığımızı kaybetmiş olmamız! Soralım kendimize; en son ne zaman sorgusuz sualsiz; evimizde, okulumuzda, iş yerlerimizde, sağlık kuruluşlarında, kamu kurumlarında, dahası bu işin sorumluluğunu taşıyan kurumlarda çeşmelerden su içebildik ve de su içememe durumumuzu yadırgadık? Hatırlamıyoruz. Tabi hatırlamıyoruz çünkü şu an bir şekilde ihtiyacımız olan suyu temin edebiliyoruz. Peki ya sonra?

Farkındalık yaratamazsak ve de gerekli çözümleri bir an önce hayata geçiremezsek, bugünkü varlığımız, yarın için yokluğumuz olacaktır ve bunun sorumluluğu varlığı tüketen herkesin üzerinedir.

Dünya Su Günü‘nün bu yılki teması "Su için Doğa" olarak belirlenmiştir. "Su için Doğa" teması ile 21. Yüzyılda karşılaştığımız ve geleceğimizi tehdit eden su kaynaklı problemlerin, doğaya saygılı bir yaklaşımla çözülebileceği belirtilmiştir. Ağaçların yenilenmesi, nehirlerin taşkınlara yeniden akıtılması, sulak alanların restore edilmesi, atık suyun israf yerine yeniden değerlendirilebilmesi ve tekrar kullanılması, sanayi ve tarımda, soğutma sistemleri ve sulama gibi su tüketimleri için geri kazanılmış suların kullanılması gibi çözüm yolları ile su kaynaklarının doğru kullanımı ve yönetilmesi hedeflenmektedir.

Dünya‘ da Durum

Dünya haritası göz önüne getirildiğinde görülen maviliklerin sadece %2,5‘i tatlı sudur. Bu suyun %70‘i buzullar içinde saklıdır. Basitçe anlatmak gerekirse, Yerküre üzerindeki suyun tamamı 5 litrelik bir şişeye konacak olsa, biz insanların erişebileceği tatlı su miktarı, yalnızca 1 yemek kaşığına denk gelmektedir. Başka bir deyişle, erişilebilir tatlı su miktarı, dünyanın toplam su varlığının %1‘inden bile azdır. Hâlen dünyada 2,7 milyar insan, yılda en az bir ay su sıkıntısı çeken havzalarda yaşamaktadır. 2050 yılında, dünya nüfusunun %40‘ından fazlasının su stresi çeken havzalarda yaşaması beklenmektedir.

Önümüzdeki 40 yıl içerisinde, dünya nüfusuna 2,5 milyar insanın daha eklenmesi beklenmektedir. Artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak için suya olan talep de büyüyecektir. Ancak suya yönelik talep artışı, nüfus artışından daha hızlıdır. Örneğin, son yüzyıl içinde dünya nüfusu üç kat artarken, su kaynaklarına olan talep yedi kat artmıştır.

WWF‘nin 2010 Yaşayan Gezegen Raporu‘na göre 2007 yılı itibarıyla, 1,8 milyar insan internet erişimine sahipken, 1 milyar insan içme suyuna erişimden yoksundu. Su sorunu sosyal, ekonomik ve çevresel alanlarda kendini giderek daha fazla hissettiriyor. Dünya Ekonomik Forumu için 2014 yılında hazırlanan Risk Raporu‘na göre su kıtlığı, dünyadaki en önemli üç risk arasında yer alıyor.  Iklim değişikliğinin yarattığı yağışlardaki azalmaların etkisini de düşünerek  veriler ile birlikte bakılacak olursa kesinlike su kaynaklarındaki azalmadan söz edilebilir.

 

Türkiye‘de Durum

Türkiye‘de 25 adet su havzası bulunmakta ve halen su kaynaklarının yarıya yakın bir kısmı kullanılabilmektedir. DSİ nin verilerine göre tarım, icme suyu ve sanayide  kullanılmak üzere yılda toplam 50 milyar m3 su kullanmaktayız. Fakat; Dünya genelinde görülen, su miktarı ile nüfusun oransal dağılımı arasındaki eşitsizlik sorunu Türkiye‘de de mevcuttur. Havzalardaki akış miktarı ile bu havzalardan faydalanan nüfus arasında orantısızlıklar vardır.

En büyük kullanıcı yüzde 70‘e varan pay ile tarım (tarımsal sulama) sektörüdür. Belediyeler (evsel kullanım ve içme), yaklaşık yüzde 15, sanayi yaklaşık yüzde 15‘ini kullanmaktadır. Gelecek 20 yılda tarım sektörünün payı azalırken sanayinin payının artması beklenmektedir.

İhityaca bakacak olursak, Türkiye‘nin mevcut su potansiyeline göre kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1500 m3‘tür. TÜİK 2030 yılı için nüfusumuzun 100 milyon olacağını öngörmüştür. Nüfus artışı sonucu bu miktar 2030 yılında 1220 m3‘e inecektir. Dünya ölçülerine göre yıllık kişi başına düşen su miktarı 1000 m3‘ten az ülkeler su fakiri, 2000 m3‘ten 3000 m3‘e kadar olan ülkeler az suyu olan, 8000 m3‘ten fazla olan ülkeler su zengini ülkeler olarak adlandırılıyor. Bu durumda ülkemizin su zengini bir ülke olmadığı açık bir şekilde görülmektedir. Diğer bir deyişle, artan nüfusu, gelişen ekonomisi ve büyüyen kentleriyle Türkiye, "su fakiri" olma yolunda ilerlemektedir. 

Türkiye‘de 2007 yılında yaşanan kuraklık, su konusunun ihmale gelmeyecek kadar ciddi bir risk oluşturduğunu göstermiştir. Başta Ankara ve İstanbul olmak üzere, birçok kent söz konusu kuraklıktan etkilenmiştir. Bu nedenle, tatlı su kaynaklarının sürdürülebilirliği yalnızca sosyal ve çevresel açıdan değil, aynı zamanda ekonominin sürdürülebilirliği açısından da kritik öneme sahiptir. Su kaynaklarının miktar ve kalite olarak yetersiz ve erişilemez olması, hem iş dünyasını hem de karar vericileri doğrudan etkileyecek riskler oluşturmaktadır. 

Türkiye‘de yaşanan su sıkıntısı sebebiyle 2014 yılının ilk yarısında nehir tipi HES‘lerde enerji üretimi bir önceki yıla göre %40 azalmıştır. 

Suya ilişkin riskten sadece insanların etkileneceğini düşünmek, sorunun yeterince doğru değerlendirilmediği anlamına gelir. Su kıtlığı ve suyun kirletilmesi doğal ekosistemleri de olumsuz etkilemekte ve hatta bazı türlerin tamamen yok olmasına yol açmaktadır. WWF tarafından yayımlanan Yaşayan Gezegen Endeksi‘ne (2012) göre, 1970 yılından bu yana tatlı su kaynaklarına bağlı olarak yaşayan canlı türlerinin %37‘si yok olmuştur. Bu canlıların varlıklarını sürdürebilmeleri için yeterli miktarda ve temiz suyun bulunması şarttır. Tatlı su ekosistemlerine müdahale hem insanlar hem de doğal çevre için kaçınılması olanaksız risklerin ortaya çıkmasına neden olabilir.

Bu noktada kaynakların tümüyle yok olması ile ilgili bir süre belirtmenin yerine risklerin ortaya konduğu ve buna karşılık bir politikaların geliştirildiği bir gündem oluşturulması çok daha acildir.

Maalesef ki ülkemizin bir çok alanda gelişmede yakaladığı ivme ile bu gelişmenin yarattığı çevresel kirlenmelerin ve tahribatın önlenmesinde gösterilmesi gereken çaba aynı grafikte yer almamıştır. Ülkemizde hala su ticari bir ürün ve enerji kaynağı olarak görülmektedir.

  

Çeşmelerimizden rahatça su içebilmek, çocuklarımızın su hakkı, ekosistemin devamlılığı ve sürdürülebilir yaşam için;

Su kaynakları bakımından çok zengin olmayan Türkiye‘de de suyun bütün sektörlerde tasarruflu kullanımını özendirici yeni tedbirler alınmalı, mevcut desteklere devam edilmelidir.

Yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının her ne şekilde olursa olsun kirletilmesinin önlenmesi sağlanmalıdır. Su kaynaklarını kirlenmesini önleyici tedbirler ödün vermeden uygulanmalıdır.

Tarım sektörü, belediyeler ve sanayi sektörü suyu en etkin ve sürdürülebilir bir şekilde kullanmayı değişmeyen bir kural olarak benimsemelidir.

Bir çok yönüyle ele alınması gereken bu konu ivedi olarak havzalarımızın korunması ve su tasarrufunun sosyal politika haline getirilmesi ile çözümlenebilir.

Enerji ihtiyacımızı karşılamak için oluşturulan eylem planlarında; temiz su havzalarımızın korunması ve bunun için alınması gereken önlemler de yer almalı, yenilenebilir enerji kaynaklarından faydalanılmalıdır.

Su kaynaklarının önemine dair her ne kadar hemfikir olunsa ve pek çok platformda alınması gereken önlemler tartışılsa da halen bir Çerçeve Su Kanunu bulunmamaktadır.

Su kaynaklarının etkin ve sürdürülebilir yönetimi ve denetimi için Efektif Su Politikası oluşturulmalıdır. Politika kapsamında devlet kurumlarının bu konuya eğilimi artmalı, özel sektör bu konuda çalışmaya teşvik edilmelidir.

Su kaynaklarının doğru kullanılması ve yönetilmesi, oluşması muhtemel atıksuların en ideal çözüm yolları ile geri kazanılması ve yeniden kullanılması için konusunda uzman, yıllarca bu konularda teknik eğitim almış ve analizler yapmış meslektaşlarımızın işletme ve denetleme mekanizmalarındaki sayısı artırılmalıdır. #Kamuyaçevremühendisilazım

İleri arıtma teknolojileri, entegre kirlilik önleme ve kontrolü, hammadde kullanım optimizasyonu ve sürdürülebilir üretim konularında bir çok endüstrinin bilgilendirilmeye, yönlendirilmeye, Ar-Ge çalışmaları için teşvik edilmeye ihtiyacı vardır. Bu anlamda özel sektörde bu gelişmelerin artması ve devamlılığı için su yönetimi konusunda paydaş olan tüm kişi ve kurumlara sorumluluk düşmektedir.

Çevre Mühendisleri Odası Ankara Şube olarak taşın altına elimizi koymaktan çekinmediğimizi belirterek çalışmalara devam edeceğimizi beyan eder, Su ve Atıksu Yönetimi konusunda kamu ve toplum yararına yapılacak tüm mühendislik çalışmalarına katkı sağlayacağımızı duyururuz.

Çevre Mühendisleri Odası

Ankara Şubesi

 

23.03.2018 00:00
Okunma Sayısı: 214
Fotoğraf Galerisi